Archive for category Jinekoloji ve Obstetrik
İLK RAHİM NAKLİ BİLDİRİ OLARAK SUNULDU
Posted by Esra Öz in Haberlerim, Jinekoloji ve Obstetrik, Kadın Hastalıkları ve Doğum on Haziran 20, 2012
SHAPE’TE “MALİYET VE AŞIRI UYARIM SENDROMU” ELE ALINDI
Posted by Esra Öz in Jinekoloji ve Obstetrik, Prof. Dr. Hakan Yaralı, Röportajlarım on Ocak 23, 2012
“PROTEİNLERİ YOK EDEN RNA’LAR”
Posted by Esra Öz in Doç. Dr. Emre Seli, Jinekoloji ve Obstetrik, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Röportajlarım on Ağustos 1, 2011
Progesteron İçeren Rahim İçi Araçlar
GnRH Agonisti Suni Menapoza Sokan En Güçlü İlaç
Tedavi Kişiye Özel Seçilmeli
Proteinleri Yok Eden RNA’lar için Hayvan Deneyleri Yapıldı

“Mutant Hücre Yaratılıyor”
TJOD HEKİMLERİN YANINDA
Posted by Esra Öz in Haberlerim, Jinekoloji ve Obstetrik, Prof. Dr. Bülent Tıraş, Prof. Dr. S. Cansun Demir on Haziran 27, 2011
Sağlık Bakanlığı ve Uluslararası Jinekoloji ve Obstetrik Derneği FİGO Tarafından Desteklenen 9’uncu Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi Antalya’da yapıldı. Bin 800 katılımcının yer aldığı kongrede, 56 oturum, 7 özel oturum, 12 yabancı, 330 yerli konuşmacı ve 90 stant ile hem bilimsel hem sosyal içeriği ile göz dolduran bir kongre olduğunu belirten TJOD Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil,kongrede bilimselliğin yanı sıra kadın-doğum hekimliğinin tüm yönleriyle ele alındığını, sağlık politikalarının değerlendirildiği, mesleki bilinç ve kaynaşmanın yükseldiği büyük bir çalıştay olduğunu kaydetti. Prof. Dr. İtil konuşmasında şunları söyledi: “Sağlıkta başarı, hastanın istediği eczane, istediği hastaneye gidip kapıdan karşılanması değildir. Sağlıkta başarı toplumun tümünün fiziksel ve ruhsal olarak iyi halde olmasının sağlanmasıdır. 2002 yılında 1,5 milyon olan ameliyat sayısı, 2009 da 4,5 milyona çıkmışsa, ilaç tüketimi 750 milyondan, 1,5 milyar kutuya çıkmışsa, hasta sayısı yüzde 81 artmışsa, bu toplum iyileşmiyor, ya hasta oluyor ya da hasta ediliyor demektir. Sistemin çok hızlı bir şekilde gözden geçirilmesine ve değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Eğer bu konuda TJOD ye bir görev düşerse, gerekli öneri ve katkılarımızı sunmakta tereddüt etmeyiz. Yalnızca ve yalnızca hukukun uygulanması sağlıkta birçok sorunu çözecektir.”
TJOD Jinekologların Hukuk Bilgisini Güçlendiriyor
Yargıtay üyeleri ve hukuk fakülteleri öğretim üyelerinin de katlımı ile düzenlenen oturumlarda jinekologların hukuksal sorunlarla karşılaştıklarında daha bilinçli ve doğru adımlar atmasın için bilgilenmelerini amaçladıklarını kaydeden Prof. Dr. İtil, “Türkiye’de malpraktis yönünden en sık dava açılan alan kadın doğumdur. Mediko-legal boşluklar sezaryen oranlarını etkiliyor. Doğumda karşılaşılabilecek anne ve bebeğe ait komplikasyonlardan kaçınmak ve normal doğuma bağlı sorunlardan uzak kalmak için doktorlar sezaryene yönelebiliyor” dedi.
“Hekimlere, Sezaryen ile İlgili Meslek İçi Eğitim Verilmeli”
Neredeyse iki doğumdan birinin sezaryenle yapıldığını belirten Prof. Dr. İtil, sezaryen oranlarının düşürülmesi için Sağlık Bakanlığı ile protokol imzalandığını dile getirdi. Prof. Dr. İtil, kongrede sezeryanla doğum oranlarının düşürülmesine yönelik çalışmaların da gündeme geldiğini söyleyerek, bu konuda kadınların bilinçlendirilmesinin, gebe okullarının yaygınlaştırılmasının ve okullarda cinsel eğitim derslerinin verilmesinin büyük önem taşıdığını kaydetti. Bu kapsamda normal doğuma teşvik klipleri hazırlandığını ve önümüzdeki günlerde televizyonlarda gösterileceğini söyleyen Prof. Dr. İtil, şöyle konuştu: “Hekimlere, bununla ilgili meslek içi eğitim verilmeli. Ayrıca, alt yapı ve sağlık ekibinin güçlendirilmesi gerekli. Doğum salonları yerine, doğum odaları olmalı. Ağrıyla baş etmek için anestezi uzmanları görevlendirilmeli. Hatta anestezi teknisyenleri doğum sırasında ağrının azaltılması için daha fazla etkin olmalı. Anestezi uygulamasının mümkün olmadığı durumlarda ağrı kesiciler devreye sokulmalı. Ülkemizde artık ağrısız doğum daha fazla yapılıyor ama yeterli değil. Anestezi uzmanlarının sayısının artması, sezaryenle doğumların azalmasında etkili olur.”
Prof. Dr. İtil, ayrıca kongrede kadına yönelik şiddetin de ele alındığını, bu konuda jinekologların da bunun önlenmesinde diğer unsurlarla birlikte görev alabileceğini sözlerine ekledi.
“Omega-3, Zeka Gelişimini Artırıyor”
“Araştırmalar, gebelikte kullanılan omega-3 yağ asitlerinin anne ve bebek sağlığını olumlu etkilediğini gösteriyor” tespitinde bulunan ABD’deki Penn State Milto S. Hershey Medical Center Direktörü Prof. Dr. Serdar Ural, omega-3’ün bebeğin beyin gelişimini olumlu etkilediğini söyledi.
Prof. Ural, planlı hamileliklerde Omega-3’e gebelik öncesinde, planlı olmayanlarda ise hamilelikte başlanması ve emzirme döneminde de devam edilmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Ural, Omega 3’ün gebeliğin ilk 5 ayında 1 kapsül, daha sonraki aylarda da ise 2’şer kapsül içilmesinin uygun olduğunu söyleyerek, ABD’de yapılan çalışmalarda, gebelere verilen vitamin destekleri içinde Omega-3’ün de bulunmasının büyük yararlar sağladığı ve bebeğin zihinsel gelişimini olumlu yönde arttırdığının belirlendiğini vurguladı.
“Ultrason Kadın Doğumcuların Stetoskobu Haline Geldi”
Ultrasonun ses dalgası olduğunu ve gebelikteki olumsuz etkileriyle ilgili henüz bilimsel bir kanıt bulunmadığını belirten Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Cansun Demir, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde anne karnındaki bebeğin ultrasonla takibinin sınırlı sayıda yapıldığına dikkat çekti.
Türkiye’de gebelik döneminde ultrasonla, bebeğin gelişiminin her evresinin izlendiğini dile getiren Prof. Dr. Demir, ABD’de sadece gebelik döneminde üç kez ultrasonla yapılan muayenenin ödendiğini bildirdi. Bu ülkede 11-14. haftada ense kalınlığına, 18-22. haftada anatomik gelişime ve gebeliğin son döneminde de bebeğin ters gelip gelmediğine bakıldığını anlatan Prof. Dr. Demir, şunları kaydetti: “Hastalarımız, bizlere bu kadar sık ultrasona girmenin bir zararı olup olmadığını soruyor. ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde anne karnındaki bebeğin ultrasonla takibi sınırlı sayıda yapılıyor. Ultrasonun gebelikte olumsuz etkileri olduğuna dair bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, Türkiye’de ise ultrasonla yapılan kontrollerin sayısı dünya standartlarının üzerinde. Ultrason kadın doğumcuların stetoskobu haline geldi. Her gebeyi, her geldiğinde ultrasonla muayene ediyoruz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; fetal inceleme sırasındaki ısı artışıdır. Ultrason incelemesi sırasındaki ısı artışının hangi dönemlerde hangi biyolojik etkilere neden olabileceği konusu ise kesin değil. Domuzlarda yapılan bir çalışmada iki dakikadan uzun süreli bir uygulamanın olumsuz etkileri olabileceği görülmüştür. Genel yaklaşım, 1.5 derecelik ısı artışının, zararı olmayacağı yönündedir. Beş dakika süreyle 4 derece artıştan fazlasının zararlı olabileceği bildirilmiştir.”
Prof. Dr. Demir, ultrason ile takibin uzun süreli bir inceleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
“Polikistik Over Sendromu (PCOS) 5 Kadından Birinde Görülüyor”
TJOD 2. Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş ise Polikistik Over Sendromu ile hormonal bozuklukların kadın sağlığını tehdit eden önemli sorunlar olduğunu belirtti. Kadınların menopoz döneminden sonra kilo alma eğiliminde olduğunu ve kalp hastalıkları riskinin neredeyse erkeklerle aynı düzeye ulaştığını söylen Prof. Tıraş, bu dönemdeki kadınlarda diyete direncin çok yüksek olduğunu söyledi ve kilo kontrolü için uygun hormon tedavisi önerisinde bulundu.
“Türk Kadınlarının Yüzde 20-25’inde Bu Hastalık Görülüyor”
Prof. Dr. Tıraş, “Genç yaştaki kadınlarda kilo vermeyi ve çocuk sahibi olmayı engelleyen Polikistik Over Sendromu (PCOS) 5 kadından birinde görülüyor. Nedeni tam olarak bilinmiyor, tedavisi de ancak şişmanlık, tüylenme, saç dökülmesi, kısırlık gibi sonuçlara yönelik yapılıyor. Nedeni tam olarak bilinmiyor. Tedavi ise belirtilere yönelik olarak planlanıyor. “Bu sorunun, şişmanlığa mı, yoksa şişmanlığın mı bu soruna yol açtığı” tartışmaları yapılıyor. Bu hastalık, hem dünyada ve hem de Türkiye’de artıyor. Türk kadınlarının yüzde 20-25’inde bu hastalık görülüyor. Böyle olunca da şişmanlık ya da bunun neden olduğu üreme sorunları, fazla kilo, elma tipi şişmanlık gibi sorunlar da ortaya çıkıyor” diye konuştu.
“Tedavide Daha Çok İnsülin Direncini Düşüren İlaçlar Üzerinde Duruluyor”
Polikistik over sendromunun hipertansiyon, endometrium kanseri, insülin direnci ve buna bağlı olarak gelişen diyabete yol açması nedeniyle ciddi bir sorun olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tıraş, tedavide daha çok insülin direncini düşüren ilaçlar üzerinde durulduğunu söyledi. Prof. Dr. Tıraş, yumurtlama bozukluğunun, adet görememe ya da geç adet görme gibi sorunları da beraberinde getirdiğini vurguladı.
TÜP BEBEK BAŞARI ORANI “DESTEK” İLE ARTIYOR
Posted by Esra Öz in Jinekoloji ve Obstetrik, Röportajlarım on Haziran 26, 2011
Bilim adamları tarafından, infertil çiftlerde psikolojik etkenlerin gebelik oranlarını etkilediği üzerine yapılan çalışmalarda, sağlıklı fertil kadınlarda yüksek kronik anksiyete düzeyi ile düşük gebelik oranının ilişkisi bulunduğunu dile getiriliyor. Aynı araştırmada, IVF tedavisi gören infertil kadınlarda depresif belirtilerin düşük gebe kalma oranı ile ilişkili olduğu da saptadı.
“Psikolojik Destek Tüp Bebekte Başarı Oranını Yüzde 30 Arttırıyor”
Ankara’da HŞ Kadın Sağlığı Doğum ve Tüp Bebek Merkezinde hizmet veren psikolojik danışman Psikolojik Danışman Dolunay Kadıoğlu, “Kadın doğum hekimlerinin tüp bebek tedavisinde çiftlerin stresinden kurtulmak ve tedavi başarı oranlarını yükseltmek için psikolojik danışmana ihtiyacı var. Hastaların yaşadığı sorunları rahat bir şekilde paylaştıktan sonra hekimlerinde işleri kolaylaşıyor. Bu yöntem, çiftlerin 3. veya 4. tüp bebek tedavilerinde yaşadıkları hayal kırıklıklarını ve doktora karşı kuşku duymasını da önlüyor. Bir saat kadar çiftlerin sorunları üzerinde duruyoruz. Güçlü ve zayıf yanlarını çalışıyoruz. Tüp bebek tedavisi stresi yüksek ailelerin çocuklarının olmaması, kullanılan ilaçlar her ne kadar dozu ayarlansa da stres hormonu etkileşimleri olumsuz sonuçlara yol açıyor. Stresi kontrol edebilmek bedeni ve ruhu rahatlatıyor. Yine dünya da yapılan araştırmalar sonunda ortaya çıkan verilere göre tüp bebek tedavisi sürecinde psikolojik destek alanlarla almayanlar karşılaştırıldığında, destek alan hastalarda başarı oranının yüzde 30 oranında yüksek olduğu ortaya çıktı.”
“17 İnfertil Çiftte Altı Aylık Bilişsel-Davranışçı Terapi Tedavi Oranını Yükseltiyor”
“Almanya da 17 infertil çift üzerinde yapılan bir çalışmada altı aylık bilişsel-davranışçı terapi sonrasında sperm konsantrasyonunda düzelme, çaresizlik duygusu ve ilişkide çatışmada azalma ve canlı doğum oranında artış saptanmıştır. Başka bir çalışmada ilk IVF denemesinde psikolojik danışmanlık alan çiftlerin yardım almış olmaktan duydukları memnuniyeti ortaya koyuyor” dedi.
“Mutlu Evlilik Tüp Bebek de Başarıyı Arttırıyor”
İngiltere de 818 çiftte yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre evlilik ilişkisi bozuldukça tedavide başarı oranının düştüğü saptandığını dile getiren Kadıoğlu, “Ülkemizde her 2 evlilikten 1’inin boşanmayla sonuçlandığını ancak tüp bebek tedavisi gören çiftlerde boşanmaya pek şahit olmadığını” kaydetti. Tedavi sırasında kadınların yalnız kaldıklarını ve sanki çocuk sahibi olmak sadece kadının sorumluluğundaymış gibi kabul edildiğini ekleyen Kadıoğlu, çiftlere birbirlerine destek olmalarını, sevgi ve saygılarını koruyarak, iletişimlerini güçlü tutarak tüp tedavilerine devam etmelerini önerdi.
“İLK KEZ KONGREDE ROBOTİK CERRAHİ KURSU VERİLDİ”
Posted by Esra Öz in Araştırma ve Hizmet Vakfı, Haberlerim, Jinekoloji ve Obstetrik, Türk-Alman Jinekoloji Eğitim on Haziran 19, 2011

“Türkiye’de bu ameliyatı yapabilen 14 robot var”
Robotik cerrahinin günümüzde giderek uygulaması artan bir yöntem olduğu ve bu yöntemle pek çok ameliyat yapılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Ünlü, “Türkiye’de bu ameliyatı yapabilen 14 robot var. Pek çok hastanede robot eşliğinde ameliyat yapılabiliyor. Yapılamaz denilen birçok operasyon laparoskopik olarak uygulanmaya başlandı. Basit over kistleriyle başlayan spektrum, en zor kanser ameliyatlarına kadar genişledi. Bu gelişim sıralamasında artık sıra robotik cerrahiye mi geldi? İster bir kabus, ister bir vizyon olarak görülsün, bu sorunun cevabı nettir. Evet, robotik cerrahi bu evrimdeki gelinen son noktadır. Bundan sonraki basamak ikinci ve üçüncü jenerasyon robotların geliştirilmesi ve belki de insan kontrolü olmadan operasyon yapabilen robotların üretilmesi olacak. Robotik sistemde cerrah iki elini kullanır ve operasyonu en doğala yakın yapar, ayrıca sistemde tremor filtrasyonu sayesinde titreşimler enstrümana gönderilmeden elenir. Sadece enstrümana istenilen motor hareket sıfır titreşimle yaptırılır. Cerraha çok iyi ergonomik koşullar sağlayan robotik sistem 3 boyutlu görüntü ile operasyonun kalitesini arttırır” diye konuştu.
Or-Ready İnsiyatifi İle Yanlış Ameliyata Son
Kongrede ‘Or Ready’ ‘Ameliyathane Hazır mı?’ inisiyatifinin de görüşüldüğünü dile getiren Prof. Dr. Ünlü şunları kaydetti: “Or Ready ameliyathane güvenliğini en üst seviyeye çıkaran bir proje. Dünyada yılda 250 milyon ameliyat yapılıyor ve bu ameliyatların yüzde 2 ya da 3’ü yanlış ameliyat. 6 milyon hastaya yanlış ameliyat yapılıyor. Ameliyathane Hazır – ‘OR READY’ İnsiyatifi, ameliyat öncesi alınması gereken önlemleri üç adımda tasarlamışlar ve eğer bu adımlar eksiksiz uygulanırsa hata oranlarının yüzde 40 azalacağını ve ameliyat sırasındaki ölümlerin ise yüzde 50 azalacağını hesaplamışlardır. Bu amaçla tüm ameliyathanesi olan hastanelerin üye olabilecekleri bir web sitesi hazırlanmış, burada tecrübelerin planlanmasının yanı sıra ‘ısınma’, ‘kontrol listesi’ ve ‘son kontrol’ olarak özetlenebilecek üç adımın 6 yılda tüm dünyada yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.”
Robotik Cerrahinin Geleceği
Telerobotiğin gelişmesi ile odalar arası ve hatta ülkeler arası operasyon yapma sıklığının artacağını dile getiren Prof. Dr. Ünlü, “İletişim teknolojisindeki gelişmeler ve hızlı veri aktarımı sayesinde tele-robotik sistem ile ülkelerarası operasyon yapma, telementoring denilen uzaktan operasyonun sevk ve idaresini mümkün hale getirebilecek. Robotik cerrahi emeklemeye başladı. Laparoskopinin evrimi ile kıyaslandığında sistem daha başlangıç aşamasında. Gelişmeler bu hızla giderse 5-10 yıl sonra sistem daha ucuz, daha kullanışlı ve ulaşılabilir hale gelecek” diye konuştu.
“Pilotun Check List’i gibi Cerrah Operasyona Başlamadan Ameliyathaneyi Kontrol Etmeli”
Kongrenin Onursal Başkanı ABD Stanford Üniversitesi’nden Prof. Dr. Camran Nezhat da, ‘Or Ready’ inisiyatifini “Nasıl bir uçakta pilotun check list’i vardır aynı şekilde cerrah operasyona başlamak önce tüm ameliyathaneyi kontrol edilmelidir. Örneğin güvenlik soruları vardır. Hastanın adı, hangi tarafının ameliyat edileceği sözel olarak söylemeli. ABD’de mesela birçok insanın adı Bob Smith ve bir hastanede bu isimde birçok hasta olduğunu düşünün. Or ready yanlışlığı önleyecek bir insiyatif. Mesela ameliyatta bir kanama başladı. Bu durumda kanamayı durduracak aletin çalışmaması kabul edilebilecek bir şey değildir. Her şey ameliyat öncesi kontrol edilmeli ve sonra ameliyata başlamalı. Uçak havalanmaya hazır komutunu verilmesi gibi” sözleriyle açıkladı.
Robotik Cerrahide Büyük Kesiler Yok
Dünyada tüm akademik merkezlerde majör kesikler olmadan ameliyat yapılmasının daha iyi bir yöntem olduğunu söylen Prof. Dr. Nezhat, “Kadın, erkek ve çocuklar için büyük kesilerdense çok ufak deliklerden girilerek ameliyat edilmesi çok daha iyi bir durum. Dünyada yüzde 70 abdominal ameliyatlar büyük kesilerle yapılıyor. ABD’de hala majör abdominal kesilerle ameliyat yapılıyor. Biz 20 yıldan daha fazla süre önce erkeklerde barsak kanseri ve kadınlarda farklı hastalıklarda küçük delikler açarak ameliyat yapmayı başardık. Ameliyatların büyük çoğunluğu açık ameliyat olarak yapılıyor ve bunun nedeni, bu yöntemi uygulayacak doktor sayısının azlığı ve yeterince teknik geliştirilmemesi. Videolar, robotlar bu yönde geliştirilmiş bazı enstrümanlar” şeklinde konuştu.
“Bana Robot Dokunmasın Siz Yapın Ameliyatımı”
ABD’de çoğu zaman hastaların kendisine geldiğinde “Bana robot dokunmasın siz yapın ameliyatımı” dediğini anlatan Prof. Dr. Nezhat, şunları söyledi: “Bu genel yanlış bir algılama. Ameliyatı yapan robot değil. Bu computer yardımlı bir cerrahi. Bu aslında iki boyutlu ekrandan çalışamayan cerrahlara üç boyutlu ortamda ellerini kullanarak hastanın karnı açıkgözleri ile görüyor gibi ameliyat yapması. Ayrıca bazı cerrahların elleri titriyor ve robot cerrahi kolaylık sağlıyor. Önümüzdeki 20 yıl ameliyatı yapan robotlar olmayacak. Cerrahlar yapacak. Ama ilerde robotlar cerrahların yerini alabilir”
Ulusal Kordon Kanı Bankası Oluşmalı
Prof. Dr. Ünlü, kordon kanının çok kıymetli olduğunu hatırlatarak, “TAJEV olarak diyoruz ki, devlete ait bir kordon kanı bankası olsun. Ve hastalığı olanlarda kullanılabilsin. İşte kordon kanı bankacılığında olması gereken nokta budur. Bunun bir ticari araç olarak değil, Ulusal Kordon Kanı Bankası oluşmalı” dedi.
“Doğum Sonrası Çöpten Toplanan Plasenta Çok Değerli”
Türk Alman Jinekoloji Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Kubilay Ertan da, doğum sonrası çöpte toplanan plasentanın çok değerli olduğunu, Almanya’da da kordon kanı bankası ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirtti. Doç.Dr. Ertan ayrıca Almanya’da 43 robotik merkez bulunduğunu kaydederek, pek çok hastanede robotik cerrahi kullanma yaklaşımı olmadığını söyledi.
“Sağlık Bakanlığı’nın Kordon Kanı Bankası ile İlgili Ciddi Bir Çalışması Var”
TAJEV Yönetim Kurulu Üyesi Operatör Dr. Şenol Kalyoncu ise Sağlık Bakanlığı’nın kordon kanı bankası ile ilgili ciddi bir çalışması bulunduğunu, proje aşamasında olan çalışmaya göre, doğan her bebeğin kordon kanının ailenin izni ile alınacağını bildirdi.
”CERRAHİDEN SONRA HASTALARIN EN AZ YÜZDE 3’ÜNDE ENFEKSİYON GÖRÜLÜYOR”
Posted by Esra Öz in Jinekoloji ve Obstetrik, Prof. Dr. S. Cansun Demir, Röportajlarım on Haziran 13, 2011
ABD’de yaklaşık her yıl 750 bin cerrahi alan enfeksiyonu olduğu ve yılda 10 bin kişinin bu nedenle yaşamını yitirdiğini belirten bilim adamları, cerrahi branşlarda yüzde 38 oranında en sık hastane enfeksiyonlarının görüldüğüne dikkat çekiyor. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Sekreteri (TJOD) Prof. Dr. Cansun Demir, 9.Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi’nde Sağlık Dergisi’ne yaptığı açıklamada, kaliteli sağlık hizmetinin çok önemli olduğunu ve cerrahi alan enfeksiyonlarının hayati önem taşıdığını kaydetti. Prof. Dr. Demir, cerrahi operasyonlardan sonra ortalama yüzde 3 oranında cerrahi enfeksiyon görüldüğünü dile getirerek, bu enfeksiyonların tedaviyi güçleştirdiğini, maliyeti artırdığını ve yaşamı tehdit ettiğini vurguladı.
“Yan Etkilerin Önemli Bir Kısmı Tıbbi Hatalara Bağlı Gelişiyor”
Tüm hastane yatışlarının en az yüzde 3’ünde bir yan etki görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Demir, ”Cerrahi bir girişimden sonra hastaların en az yüzde 3’ünde bir cerrahi alan enfeksiyonu görülmektedir. Tıbbi uygulamalarda yan etkide, altta yatan hastalık değil, tıbbi tedavinin hastada yol açtığı zarardır. Yan etkilerin önemli bir kısmı tıbbi hatalara bağlı gelişiyor. Bu tür tıbbi hatalar önceden bilinen tedbirlerle önlenebilir. Tıbbi hatalar içinde ilaç kullanımı ve enfeksiyonlar yer alıyor” dedi.
”Kalite Tıbbi Sonuçlar, Hasta Ve Yakınları İle Toplumun Deneyimi, Etkililik ve Verimlilik Şeklinde Üç Açıdan Ele Alınmalı”
Tıbbi hataların önlenebilmesinde sağlıkta kalite standardının çok önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Demir, sağlıkta kalite ile hastanın tam ya da önemli derecede iyileşmesinin hedeflendiğini söyledi. ”Ağrının giderilmesi gibi hedeflenen sonuçların elde etme olasılığında artma, hasta ve yakınlarının kaygılarına ‘insanca yaklaşım’ ile yanıt verilmesi ve harcanan paranın gerçek karşılığını elde etmesi sağlıkta kalitenin göstergesidir” diyen Prof. Dr. Demir, kalitenin tıbbi sonuçlar, hasta ve yakınları ile toplumun deneyimi, etkililik ve verimlilik şeklinde üç açıdan ele alınması gerektiğini vurguladı.
”En İyi Hastanelerde Bile Her Yüz Hastanın 6.7’sinde İlaç Hataları Görülmektedir”
Sağlık hizmetinin sunumunda kalite ile ilişkili temel sorunlar bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Demir, bunların ilaçların aşırı, eksik ya da yanlış kullanımı şeklinde olabildiğini dile getirdi. Prof. Dr. Demir, ”En iyi hastanelerde bile her yüz hastanın 6.7’sinde ciddi sonuçları olan ya da potansiyel ciddi sorunlara yol açabilecek ilaç hataları görülmektedir. Tıbbi hatalar sistemin kalitesi ya da kalitesizliğinin doğrudan bir göstergesi niteliğindedir. Bu nedenle, konunun üzerine eğilinmesi, önce ölçülüp sonra da azaltılması için yöntem geliştirilmesi ve uygulanması gerekiyor. Ancak unutulmamalı ki insanların hatasız çalışması mümkün değildir” şeklinde konuştu.
“Branşlarda Yüzde 38 Oranında En Sık Hastane Enfeksiyonlarının Görüldüğüne”
Cerrahi alan enfeksiyonlarının cilt, cilt altı dokusunu kapsayan yüzeysel alanlar, daha derindeki alanlar ve karın içi, rahim gibi tüm organ ve boşluklarda gelişen enfeksiyonlar diye sıralandığını kaydeden Prof. Dr. Demir, ”ABD’de yaklaşık her yıl 750 bin cerrahi alan enfeksiyonu olduğunun ve cerrahi alan enfeksiyonlarına bağlı yılda 10 bin kişinin yaşamını yitirdiğinin belirtildiğini” dile getirdi.
“Maliyeti Yaklaşık 2-3 Bin Dolar Yükseltiyor”
Cerrahi branşlarda yüzde 38 oranında en sık hastane enfeksiyonlarının görüldüğüne dikkati çeken Prof. Dr. Demir, ”Enfeksiyonlar, hastanın yaşamını tehdit ediyor, hastanede kalış süresini 7-10 gün uzatıyor. Maliyeti yaklaşık 2-3 bin dolar yükseltiyor. Yara iyileşmesinde gecikmeye ve ağrıya yol açıyor. Kötü görünümlü ve fonksiyonel bozukluğa neden olabiliyor” dedi.
Prof. Dr. Demir, bakteriyel kontaminasyonun azaltılabilmesi için doğru ilaç kullanımı, el hijyeni, kep-maske ve eldiven kullanımına özen gösterilmesi, cildin temizliği, steril alanın korunması ve antibakteriyel ürünler kullanılması gibi tedbirler alınabileceğini sözlerine ekledi.